top of page

CEZA HUKUKU AÇISINDAN KORONAVİRÜS DEĞERLENDİRMELERİ

Güncelleme tarihi: 21 Mar 2021

1 Aralık 2019 tarihinde Çin’in Wuhan şehrinde Korona virüs adı verilen ölümcül bir hastalık ortaya çıkmıştır. Hastalık halen yayılmaya devam etmekte ve sosyal yaşamı ciddi anlamda etkilemektedir. Hastalık bütün insanlığı ilgilendirmekle beraber ciddi uyuşmazlıklara da sebep olmaktadır. Ben de burada Korona virüs salgını kapsamında gündemdeki konuları, ceza hukuku açısından oluşabilecek sorunları ele almaya çalıştım.

Türk Ceza Kanunu, ‘Kamunun Sağlığına Karşı Suçlar’ başlıklı bölümünde konuyla ilgili şu şekilde bir düzenleme yapmıştır. TCK madde 195’e göre ‘’Bulaşıcı hastalıklardan birine yakalanmış veya bu hastalıklardan ölmüş kimsenin bulunduğu yerin karantina altına alınmasına dair yetkili makamlarca alınan tedbirlere uymayan kişi, iki aydan bir yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır.’’ Maddenin başlığından da anlaşılacağı üzere burada kanun koyucunun amacı kamu sağlığını korumak ve gözetmektir. Ancak burada belirtilen suç, karantinada bulunması gereken kişilerin, tedbirlere uymaması halinde meydana gelmektedir. Peki bulaşıcı bir hastalığa yakalanmış olan kişinin, hastalığı başkasına bulaştırması durumunda ne tür bir cezai sorumluluğu doğmaktadır? Bu durumla alakalı ceza hukukumuzda özel bir suç tipi belirtilmemiştir. Bu yüzden hastalığın öldürme, yaralama gibi sonuçlarına göre kanunun ilgili maddelerine dayanarak bir çıkarımda bulunmalıyız.

Yukarıda da belirttiğim gibi hastalık ölümcül düzeydedir ve halen kesin bir tedaviden söz etmek mümkün değildir. Bu yüzden hastalık bulaşmadan önce gerekli önlemler alınmalıdır. Bu sebeplerden ötürü virüsü taşıyan bir kişi, sağlıklı bir kişiye bulaştırıp bu kişinin ölmesine ya da yaralanmasına sebebiyet verebilir. Böyle bir durumda da hukuki bir değerlendirmeye ihtiyaç vardır. Öncelikle failin cezai sorumluluğunu belirleyebilmek için eylem gerçekleşirken manevi unsura bakılmalıdır. Manevi unsur, işlenen fiil ile fail arasındaki psikolojik bağdır.

Virüsü bulaştıran fail, doğrudan öldürme kastıyla hareket etmiş olabilir. Doğrudan kast, suçun kanuni tanımındaki maddi unsurları bilerek ve isteyerek gerçekleştirmektir. Yani doğrudan kast iki unsurdan oluşmaktadır: Bilme ve isteme unsurları. Failin kasten hareket etmiş sayılabilmesi için kanuni tanımda yer alan maddi unsurları öngörmüş olmalı yani bilmelidir. İsteme unsuru ise, failin iradesinin suçun kanuni tanımında yer alan maddi unsurlara yönelmesidir. Virüsün bulaştırılabilmesi için mağdurun etkileneceği şekilde hapşırma, öksürme veya fiziksel temas eylemlerinden birini gerçekleştirmesi yeterlidir. Fail, test sonucunun pozitif olduğunu bildiği halde kurallara uymayarak yukarıdaki hareketleri bilerek ve isteyerek virüsü sağlıklı birine bulaştırmak amacıyla hareket ediyorsa ve sonucunda mağdur hayatını kaybediyorsa failin, TCK madde 81 hükümlerince müebbet hapis cezası ile cezalandırılmasına hükmolunur. Ayrıca failin olası kastı ile de ölüm gerçekleşebilir. Olası kast halinde fail, doğrudan kastta olduğu gibi, tipiklikteki maddi unsurları öngörmektedir. Ancak doğrudan kasttan farklı olarak olası kastta isteme unsuru eksiktir. Diğer bir deyişle, hareketin belli bir neticeyi meydana getirebileceğini öngören failin, söz konusu hareketi yapmaktan kaçınmaması, ‘’olursa olsun’’ demesi, olası kastın varlığını gösterir. Olası kast kavramı TCK madde 21 de şöyle düzenlenmektedir ‘’ Kişinin, suçun kanuni tanımındaki unsurların gerçekleşebileceğini öngörmesine rağmen, fiili işlemesi halinde olası kast vardır. Bu halde, ağırlaştırılmış müebbet hapis cezasını gerektiren suçlarda müebbet hapis cezasına, müebbet hapis cezasını gerektiren suçlarda yirmi yıldan yirmi beş yıla kadar hapis cezasına hükmolunur; diğer suçlarda ise temel ceza üçte birden yarısına kadar indirilir. ‘’

Ayrıca burada teşebbüs kavramını da ele almalıyız. Teşebbüs, suç tanımında belirlenmiş olan fiilin icrasına elverişli hareketlerle başlanmış olmakla birlikte bu fiile ilişkin icra hareketlerinin tamamlanamaması veya icra hareketleri tamamlanmış olmakla birlikte, suç tipinde ayrı bir unsur olarak belirlenmiş olan hallerde neticenin gerçekleşmemiş bulunması anlamına gelmektedir. Teşebbüs kavramının şartlarından en önemlisi ‘’kasten işlenebilen bir suçun, işlenmek istenilmesidir’’ TCK madde 35’de bu husus şu şekilde belirtilmiştir; ‘’ kişi, işlemeyi kastettiği bir suçu tamamlayamazsa, teşebbüsten dolayı cezalandırılır’’ Yani bu kanuni düzenleme ile birazdan bahsedeceğim taksir kavramı ile işlenen suçlara teşebbüs olamaz.

Diğer bir durumda ise virüsü bulaştıran fail, taksirle suçun oluşmasına sebebiyet vermiş olabilir. Taksir, neticenin fail tarafından öngörülebilir olduğu halde öngörülmemesi (bilinçsiz taksir) şeklinde ortaya çıkabileceği gibi, neticenin öngörüldüğü halde istenmemesi şeklinde de (bilinçli taksir) ortaya çıkabilir. Şöyle ki korona virüs semptomları bulunan ya da test sonucu pozitif çıkan bir kişinin gerekli önlemleri almaması, gerekli dikkat ve özen yükümlülüğünü yerine getirmemesi durumunda böyle bir cezai sorumluluktan bahsedebiliriz. Diğer bir deyişle hastalık belirtileri bulunan bir kişinin önlem almaksızın sosyal hayatına devam etmesi, hastalığın bulaşmasına sebebiyet veren tutum ve davranışlarına devam etmesi ile ölüm veya yaralama sonucunun gerçekleşmesinde bilinçli taksirden söz edilecektir. Bilinçli taksir kavramı TCK madde 22 de şöyle düzenlenmektedir ‘’Kişinin öngördüğü neticeyi istememesine karşın, neticenin meydana gelmesi halinde bilinçli taksir vardır; bu halde taksirli suça ilişkin ceza üçte birden yarısına kadar artırılır.’’

Virüsün bulaştığı kişinin ölmemesi halinde ise yukarıda bahsettiğim kast-taksir ayrımı aynı kalarak netice olarak yaralama suçu oluşmuş olacaktır. Kasten yaralama suçu TCK madde 86 da şu şekilde düzenlenmiştir ‘’Kasten başkasının vücuduna acı veren veya sağlığının ya da algılama yeteneğinin bozulmasına neden olan kişi, bir yıldan üç yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır. ‘’ Ayrıca henüz net olmasa da bazı uzmanlarca virüsü kapmış kişilerin hastalığı ölmeden atlatsalar dahi akciğer fonksiyonlarının zarar göreceği tartışılmaktadır. Böyle bir durumun gerçekleşmesi ihtimalinde de failin bu fiili kasıtlı yapması durumunda ise TCK madde 87 e göre faile verilecek ceza artar.

Fail, yaralama suçunu istemeyerek, taksirle işlemesi halinde ise taksirle yaralama suçu hükümleri yani TCK madde 89 a göre ‘’ Taksirle başkasının vücuduna acı veren veya sağlığının ya da algılama yeteneğinin bozulmasına neden olan kişi, üç aydan bir yıla kadar hapis veya adlî para cezası ile cezalandırılır. ‘’


Hastalık, bütün alınan tedbir ve önlemlere rağmen ciddiyetini korumakta ve günden güne vaka ve can kaybı artmaktadır. Salgın, evrensel boyutta olduğu için tedbirleri hem devletler hem de bireyler dikkatle uygulamalıdır. Kaldı ki bireylerin bu olaylar sırasında bazı fiilleri cezai sorumluluk oluşturabilecektir. Yukarıda da açıkladığım üzere bu suçlardan bazıları öldürme ve yaralama şeklinde ortaya çıkabilir. Ortaya çıkabilecek neticeler sonucunda fail hakkında Türk Ceza Kanunu hükümlerine dayanarak cezai işlemlere hükmolunur.

328 görüntüleme14 yorum

Son Yazılar

Hepsini Gör
Yazı: Blog2 Post
bottom of page