top of page

IMMANUEL KANT’IN EVRENSEL AHLAK YASASI

Güncelleme tarihi: 31 Mar 2021

Toplum olarak yaşamak çok eski zamanlardan beri vardır. Günümüzde ise kaçınılmaz bir duruma gelmiştir çünkü insan sosyal bir varlıktır. Kendisini özgür iradesiyle açıklama yetisine ve aklı sayesinde olayları özümseyebilme yeteneğine sahiptir. Aslında Immanuel Kant da insanı akıllı, özgür ve özerk bir varlık olarak tanımlamıştır. Kant’ın ahlak yasası adalet fikrinin özgürlükle açıklanmasından doğmuştur. İnsan akıl sahibidir, aklı sayesinde kendine yasak da getirebilir, özgür de davranabilir.


Ahlak ilkesinin temelinde birçok düşünce yatar. Örneğin; bir eylemi salt kişiye zevk verdiği ya da Tanrı o eylemi sevap kazandırıcı saydığı için yapmak, ona ahlaki değer kazandırmaz. Kant’a göre bir şeyin haz vermesi onu doğru kılmaz. Çünkü ZEVK kişiden kişiye değişebilir ve bu nedenle ahlak ilkesinin temeli olamaz. Yine aynı şekilde TANRI İNANCI da ahlakın temelini oluşturmaz. İnsanın sürekli olarak haz peşinden koşması onun kölesi olduğu anlamına gelir. Bu eylem dış faktörlere bağlı olarak yapılır ve Kant bunu “heteronom eylem” olarak açıklar.


“Otonom eylem” ise kişinin bir şeyi kendi uğruna yapmasıdır. Kant, bir eylemin ahlaki değerinin olmasını ÖDEV DÜRTÜSÜYLE yapılmasına yani doğru eylemin doğru sebepten gerçekleştirilmesine bağlar. Bu sebeple yasası akıldan kaynaklanır. Akıl ise iradeyi yönlendirir ve bu yönlendirme kategorik (koşulsuz) buyruk dediğimiz; eylemin kendi içinde iyiyi sergilemesi olarak karşımıza çıkar. Aslında özerk olmanın mantığı içinde özgür olmak yatar ve kategorik buyruğa göre davranmayı gerektirir.


Kant’ın geliştirdiği evrensel ahlak yasası iki ayrı temel ilkeden oluşur. Bunlardan ilki bireyin yalnızca evrensel yasa olmasını isteyebileceği maksime yani istek ya da istencin sübjektif ilkesine göre eylemde bulunmasıdır. Basitçe, sana yapılmasını istemediğin bir şeyi başkasına yapmamayı temel alır. Bu ilkeye göre bir şey herkes için geçerli ise evrensel demektir. Örneğin; bir kişinin, borcu olan kişiye borcunu ödememesi bu yasaya uymaz. Çünkü vakti geldiğinde borcu ödemeyen kişi, alacaklı konumuna geçerse kendisinin yaptığı davranışın aynısının kendisine yapılmasını istemeyecektir. Bu nedenle, alınan borcun geri ödenmemesinin evrensel yasa olmasını istememekle beraber insanlar, o davranışı yapmamakla sorumlu olmalıdırlar. “Herkes böyle yapsaydı, dünya nasıl bir duruma gelirdi?” diye düşünmelidirler. Sonuç olarak ilk ilke aslında mutlak dürüstlüğü gerektirir. Ancak, Kant’ın ahlak yasasının ilk ilkesi, günümüz toplumlarında yaşanılması gereken ama eylemlerini yalnızca kendi çıkarları doğrultusunda gerçekleştiren insanlar tarafından tam tersi yapılan biçimde uygulanmaktadır.


İnsan aynı zamanda duygusal yönü olan bir varlıktır. Bu nedenle insanlar birbirini kırmamak için kimi zaman beyaz yalanlara başvurabilmektedirler. Öte yandan, ahlak yasasının ilk ilkesi, Kant’ın görüşündeki kadar saf olarak gerçek yaşama uyarlanamasa bile, siyasetçiler veya gazeteciler gibi toplumda önemli rol oynayan insanlar tarafından benimsenirse toplumda benimseme yaygınlaşarak çağdaş yaşamın çok daha adil bir duruma gelmesini sağlayacaktır.


Kant ahlak yasasının ikinci ilkesini, “Gerek tanıdığın gerek tanımadığın insanlara her zaman insanca ve amaçmış gibi davran, kesinlikle basit araçlarmış gibi davranma!” şeklinde açıklamıştır. Bu cümleyi bir örnekle açıklayacak olursak; bir market sahibinin insanlara güler yüzlü davranması ve onlara daima kuruşu kuruşuna para üstü vermesinde yatan amaç insanların tekrardan o markete gelerek alışveriş yapmasını sağlamak ve daha fazla para kazanmaksa bu, market sahibinin istediğini elde edebilmek için insanları kullanması demektir. Yani onlara araç olarak davranması anlamına gelir. Ancak onlara bu davranışta bulunmasının sebebi ödev dürtüsü olsaydı o zaman evrensel ahlak yasasının ikinci formülünü gerçekleştirmiş olurdu.


Bu ilkede yatan bir başka önemli unsur da saygı göstermektir. O halde kişinin kendisine ya da diğer insanlara saygı duyması, onların oluşturduğu evrensel ahlak yasasına saygı duymak demektir. Çünkü ancak ahlak yasası oluşturabilmiş kişi, insan olma niteliğine ulaşmış kişidir. Bu nedenle insan, kendisine değerinin, onurunun gerektirdiği şekilde davranılma hakkına sahiptir. Yine ilk ilkede olduğu gibi ahlak yasasını benimseme ve özümsememiz insanlık açısından büyük bir gelişme yaratacaktır. Eskisi gibi insanların köle olarak alınıp satıldığı kadar aşağılık bir dönemde yaşamasak da insanlar, diğer insanlara araç olarak davranmaya hala devam etmektedir.


Sonuç olarak, Kant’ın tüm dünyaya bağışlamış olduğunu düşündüğüm evrensel ahlak yasası, günümüzde ortaya çıkan birçok sıkıntının çözümü gibi gözükmektedir. Başkalarını kullanmamak, onların kendileri için mantıklı kararlar alabilme yeterliliğinde bireyler olduğunu da hesaba katarak insanlara saygılı davranmak gerekmektedir. Kant’ın evrensel ahlak yasası günümüzde benimseme ve özümsememiz gereken bir yasa haline gelmiştir. İnsan onuruna ve bireyin değerine gösterilen bu saygı aslında modern insan hakları teorisinin özüdür. İnsanın sadece akıldan değil, duygudan da oluşması, yasanın saf haliyle uygulanmasını sekteye uğratır. Bunun benimsenebilir olmasını kabul eden kişilerin sayısı ne derece azaltılırsa evrensel ahlak ilkesinin iyi sonuçları da aynı ölçüde toplumu kapsar.


KAYNAKÇA


GÜRİZ, A. (2011). Hukuk Felsefesi. Ankara: Siyasal Kitabevi

DURAN, M. S. (2017, Ocak). Kant’ın Ödev Ahlakı Üzerine. Temaşa Erciyes Üniversitesi

Felsefe Bölümü Dergisi, 6, 57-84.


Bu metinde Sayın Prof. Dr. Yusuf Mehmet ÖRNEK’in ders notlarından yararlanılmıştır.

12.098 görüntüleme0 yorum

Son Yazılar

Hepsini Gör
Yazı: Blog2 Post
bottom of page