YAŞAM VE ÖLÜM
Güncelleme tarihi: 26 Mar 2021
Yaşayıp gidiyoruz bilinçsizce şu fani dünyada hiç ölmeyecekmiş gibi. Hatta hatırlamıyoruz bile ölümü. Yaşamın hengâmesine o kadar kaptırmışız ki kendimizi aklımızın ucundan bile geçmiyor içimize çektiğimiz nefesimizi dışarı verebileceğimizin garantisinin olmadığı. Hep gelecek kaygısıyla yaşıyoruz. Ortaokulda hangi liseye gideceğim? Lisede hangi üniversiteye gideceğim, hangi bölümü seçeceğim? Üniversitede derslerim nasıl olacak? Mezun olunca iş bulabilecek miyim? Daha sonra bir yaşam telaşı alıp götürüyor bizi. Sonra da bir bakıyoruz ömür geçmiş koşuşturmacayla. Yaşlı birer insan oluvermişiz. Hoş, yaşlanacağımızı, yaşlanacak kadar yaşayacağımızı da bilmiyoruz ya!
Eskiden şehirlerin köylerin hem girişine hem çıkışına mezarlıklar yapılırmış. Gelip geçenler görsünler, ölümü unutmasınlar diye. O yerlerden her geçenler de tanımasalar da oradakilerin ruhlarına birer Fatiha okurlarmış. Şehirler genişledikçe de o mezarlıklar artık şehirlerin iç kısımlarına dâhil olmuş. Bazı yerlerde de şehrin arka mahallelerinde terkedilmiş yerler haline gelmişler. Ne geleni kalmış ne ziyaret edeni. Oysaki mezar demek çokça ziyaret edilen yer demek.
Velhasıl kelam unutmayalım ölümü. Ama ölüm var diye de bütün hayatımızı bir boş vermişlikle geçirmeyelim. Ne demiş peygamber efendimiz(sav) hadis-i şerifte. ‘yarın ölecekmiş gibi ahiret için çalış; hiç ölmeyecek gibi dünya için çalış.’’